Beni bir sen anladın, sen de yanlış anladın hayat

Korktuğun şey başına gelir derler; doğru. Bu hayatta küçük yaşlardan beri diğer insanlarla olan iletişimimde en çok yanlış anlaşılmaktan korktum. Hep de yanlış anlaşıldım. Ne kadar korktuysam o kadar yanlış anlaşıldım. Önyargılardan hazzetmezdim işte bu yüzden. Çünkü insanlar seni yanlış anladıklarında "bu davranışının/sözünün/duruşunun/kuralının nedeni nedir?" diye sormazlar, çünkü onlara önyargıları yeter de artar bile.
İkili iletişimlerde yanlış anlaşılmak zor, önyargıları aşmaksa imkansız. Çünkü sormuyorlar ki neden diye. Aslında sorulsa nasıl da yanlış anladığını fark edecek insan ama önyargıda bulunmak, yanlışlığı düzeltmemek, sürdürmek çok daha kolay geliyor. Hepimiz yapıyoruz bunu, ama maruz kalınca daha iyi anlıyoruz.
Örneğin; birine anlayışlı davranmak, onu sıkmamak, zorlamamak için yanına çağırmadığında bile sanki sen onu çağırmak istemiyorsun, uzak duruyorsun gibi anlaşılacak. Aslında çok basit, öyle anlaşılıyor olabilir ama öyle değil. Yine de onu öyle anlamak daha kolay gibi geliyor karşı tarafa. Çünkü karşıdakinin bilinçaltı tam da şöyle söylüyor: "genelin davranışı bu yönde, o zaman onu genellemeliyim."
Tamam hepimiz önyargı geliştiriyoruz. Yapmamak imkansız çünkü insan olarak bu bir savunma mekanizması. Ama eksik olan bir şey var; bir ortamda/duyguda/düşüncede önyargı miktarı kadar empati de mevcut olmalı. Yeri ve zamanı geldiğinde bu kavramlar sırayla kullanılmalı. Önyargıyı çok sık kullanmamıza rağmen empati yapma oranımız çok daha düşük. Herkesin empati yapamadığını fark ettiğim günden beri fazlasıyla kırgınım. Çünkü ben hep yetişkin insanların çok güzel empati yapabildiklerini düşünürdüm.
Önyargılar zamanla yok olabilirler, ancak izleri ruha dokunduysa silinmez maalesef. Ya ruha dokundurmadan, fark ettirmeden oluşturulup empatiyle onarılacak ya da derin izlerin geçmesi için boşuna beklenecek. Maalesef o izler hiç geçmeyecek. O yüzden önyargıları azaltıp empatiyi çoğaltarak empatiye pozitif ayrımcılık yapmak belki de en iyisi olacak. Mesela benim de ruhumda bir takım geçmeyecek önyargı izleri var. Olmamasını çok isterdim, silebilmek isterdim o izleri. Çünkü dedim ya, hep bir gün yanlış anlaşılmaktan korkarken bu izlere sahip olmak nefes aldırmıyor. Onaramıyor insan ve onaramadıkça çaresiz hissediyor, kendini anlatamadığı için aciz hissediyor.

Yorumlar

  1. Allah kalpleri en iyi bilendir. Adalet ve ahlak duygusu olan insanlarda asla önyargısı olamaz. Olmamalı. Oluyorsa da onda ahlak ve arddalet duygusunun varlığını aramamalı. İnsan fikir ve his olarak değişebildiği gibi davranış olarak da değişebiliyor. Bugün şöyle olan bir insan, yarın böyle olabiliyor. Hazreti Ömer kardeşi Hafsa'nın müslüman olduğunu müşriklerden öğrendiğinde, hiddetleniyor ve yalın kılıç kardeşinin evine gidiyor. Kardeşini öldürmeye gidiyor aslında. Kapıya gelince içeriden kıskardeşinin Kur'an okuduğunu işitince, bekliyor. Ne anlatıyor Kur'an diye merak ediyor. Dinledikçe mıh gibi yere çakılıyor. İçeri girdiğinde de hakikat budur işte diyerek müsmüman olarak hidayet buluyor. Önyargı insanı ölüme götürse de, hakikatle buluşan insan bütün önyargılarından sıyrılabiliyor. Biz insanların adaletli ve ahlaklı olduğuna bakmalıyız. İnsanların iyi tarafından tutmalı ve tutunmalıyız. Hepimizin beşer olarak hatalarımız var. Ama bilelim ki bizler birbirimizin eksikliklerini tamamlayarak varız. (Sürçi lisan ettiysek affola)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar